Eşeğe Eşek denilmesinin nedenini kimse düşünmez vekızdığına “Eşşek”, daha çok kızdığına “Eşşoğlu Eşşek” der.Eşeklikle itham edilense üzülür, kahrolur, ezilir, kinlenir.Eşeğin Eşekliğinin nedeni, insanın eziyetine tahammül etme meziyetidir.İnsanın Eşeğe yaptığı Eşşoğlu Eşekliği, Eşek insana yapsaydı…*İnsan kendi pisliğini, aşağılık lığını bildiği,ama kendisine itiraf edemediği için,yediği naneleri Eşek’likle örtmeye, aslında hafifletmeye çalışır.Eşek mazlumdur, sessizdir, sabırlıdır, cefakârdır.Sırtına yük yükleyip üstüne de binen insanın eziyetine dayanır da,bir gün olsun; “ben de senin sırtına bineyim !” demeyi düşünmez.İnsan o kadar acımasız ve aşağılıktır ki yük yükleyip sırtına binmenin yanına,güç denemesini, sadist duygularını vehatta kimi ilk deneyimlerini onun üstünde edinir.Bunca Eşek’liği yapan insana Arslan denildiğinde şişinir,Tosun dediğinde kabarır, Şahin denildiğinde kanatlanır da eEşşek denildiğinde yerinir;yaptıklarının Eşşek ahlakına bile sığmadığını düşünmeden.*Meselenin özü aslında insanın asalaklığı, güce tapınmışlığı,adaletsizliği, doğa karşısında güçsüzlüğü ve soysuzlaşmışlığı, egemenliği,erk olmayı eline geçirdikten sonrakendini kaybeden soydaşları karşısındaki ezikliğidir.*“Ezmeyi en iyi ezilenler bilir” sözünün özetlediği ruh halinin,“gücü gücü yetene” ata sözünde somutlaşmasıdır bir bakıma yaşanan.Arslanın şiddetinden korkup ona imrenen,yırtıcı kuşa ulaşamayıp, onun adını alan,soyunu terk edip insana sığınan Köpeğin yaptığını ödüllendiren insan;başına felaketler açan Kurdun, kendi soyunu besleyip büyüttüğüne inanır.*Aslında kendi ezilmişliğinin yükünü yüklediği Eşeği,Boğayı eneyip emrine aldığı öküzü(her ikisi de kapitalizm öncesi üretimde insanın en büyük yardımcıları,hayat kurtarıcılarıdır) horlayıp aşağılar.İnsanın Kediye yapıştırdığı “Nankörlük” yaftası da,aslında kendi soysuzlaşmışlığının, bilinçsiz dışa vurumudur.Kedinin eyvallahsızlığı, insanın emrine girmeyi reddetmesi,insana değil mekana bağlılığı,insan kediyi de horlamaya itip,aslında Eşek ve Öküze karşı olan vefasızlığını,nankörlüğünü, kediye mal etmesine neden olmuştur.*Neticede hayvanın varlığına olan bağımlılığı,doğa karşısında zayıf olan insanın, kendi soyu içinde yaptığı ekonomik,toplumsal, kültürel, sınıfsal, ırksal, cinsel ve fiziksel ayrımı, dışlamacılığı,sınıflandırmacılığı, farklı şekillerde hayvanlara yansıtması,kimi hayvanları horlayıp, kimilerini de yüceltmesini getirmiştir.*Bu durum aslında insanın bilinç gelişiminin ne kadar yavaş olduğunun,nasıl günün ihtiyaçlarına göre şekillendiğinin,yaşadığı koşulların dayatmasıyla ne kadar çarpık şekillendiğinin de ifadesidir.*Bu algılayış ve davranış şekli, insan denen organizmanın bilinç altına,hatta deyim yerindeyse, genlerine işlemiştir.Değiştirilmesi de pek mümkün gözükmüyor.Zira kazara birisine Eşşek derseniz, olmadık tepkiyle karşılaşabilirsinizama herhangi bir zamanda ihtiyaç duyduğu,zorunlu olduğu bir işini, işiniz olması dolayısıyla yapmak içinhak edilmemiş bir bedel isteseniz, vermemek için itiraz bile etmez.Hatta, onu nasıl yaptığını, diğer insanlarla olan sohbetlerinde gülerek anlatır.Ama hiçbir Eşşek ne rüşvet alır, ne rüşvet ister, ne de rüşvet verir.*Ve hiçbir hayvan, hiçbir Eşşek, bir başka hayvana,bir başka Eşeğe işkence yapmaz, eziyet etmez.Hiçbir Eşşek, bir başka Eşeğin evini yıkmaz,kış ortasında yuvasız bırakmaz,hatta karda kışta kalmış Eşekler birbirlerine iyice sokulup(fiziksel yapıları gereği sarılamadıkları için) sıcaklıklarını paylaşırlar.*Hiçbir Eşşek bir başka hayvanı ya da Eşeği kandırmaz,dolandırmaz, aldatmaz, soymaz.Hiçbir Eşşek başka bir Eşeği kurşunlamaz, aşağılamaz.Hiçbir Eşşek başka bir Eşeğe yada hayvana küfretmez,anasına sövmez.Hiçbir Eşek gereklilik olmadığı halde,yaptırdığınız bir işten kaçmak için sahtekarlık,uyanıklık, üçkağıtçılık yapmaz.Hiçbir Eşşek, hiçbir hayvan,doğal olan yaşama hakkının elinden alınmaması,yaşadığı doğanın kirletilmemesi için talepte bulunanları tepmez, ısırmaz.*Hiçbir Eşek, hiçbir hayvan gölgesinden faydalandığıya da faydalanamadığı ağacı kesmez,karnını doyuramadığı otlağı yakmaz.Hiçbir Eşşek, hiçbir hayvan dişisine eziyet etmez.Hiçbir Eşek, hiçbir hayvan kendi çıkarı için yaşadığı vatanı satmaz.*EŞEK deyipte geçmeyin,Eşek akıllı,sadakatli,bir o kadar dasahibine sadık bir hayvandır..Örneğin neden DAVAR EŞEĞİ denir..?Daima sürünün en önünde o gider,çünkü o kadar sadık veakıllıdır ki ilerdeki tehlikeyi tehlikeye düçar olmadan sezerya yolunu değiştirir,yada üzerine gitmez..O yüzden DAVAR EŞŞEĞİ DERLER..*Doğu ve Güneydoğu sınır boylarında Eşekleri Mayın tarlasınasürerlerdi eskiden,çünkü Eşekler nerde mayın varsa hissedermiş.Deve katarlarının önünden At’lar değilde Eşekler giderler ?Bir gittiği yolu bir daha asla unutmazlar,tehlikeyi hemen sezerler.İşte bu yüzdende Deveyi Eşeğin semerine bağlarlar..*Şimdi düşünelim; Eşşeklik Eşekte mi,yoksa ona Eşekliği reva gören insanda mı ?Yazarın
Eşeğe Eşek denilmesinin nedenini kimse düşünmez vekızdığına “Eşşek”, daha çok kızdığına “Eşşoğlu Eşşek” der.Eşeklikle itham edilense üzülür, kahrolur, ezilir, kinlenir.Eşeğin Eşekliğinin nedeni, insanın eziyetine tahammül etme meziyetidir.İnsanın Eşeğe yaptığı Eşşoğlu Eşekliği, Eşek insana yapsaydı…*İnsan kendi pisliğini, aşağılık lığını bildiği,ama kendisine itiraf edemediği için,yediği naneleri Eşek’likle örtmeye, aslında hafifletmeye çalışır.Eşek mazlumdur, sessizdir, sabırlıdır, cefakârdır.Sırtına yük yükleyip üstüne de binen insanın eziyetine dayanır da,bir gün olsun; “ben de senin sırtına bineyim !” demeyi düşünmez.İnsan o kadar acımasız ve aşağılıktır ki yük yükleyip sırtına binmenin yanına,güç denemesini, sadist duygularını vehatta kimi ilk deneyimlerini onun üstünde edinir.Bunca Eşek’liği yapan insana Arslan denildiğinde şişinir,Tosun dediğinde kabarır, Şahin denildiğinde kanatlanır da eEşşek denildiğinde yerinir;yaptıklarının Eşşek ahlakına bile sığmadığını düşünmeden.*Meselenin özü aslında insanın asalaklığı, güce tapınmışlığı,adaletsizliği, doğa karşısında güçsüzlüğü ve soysuzlaşmışlığı, egemenliği,erk olmayı eline geçirdikten sonrakendini kaybeden soydaşları karşısındaki ezikliğidir.*“Ezmeyi en iyi ezilenler bilir” sözünün özetlediği ruh halinin,“gücü gücü yetene” ata sözünde somutlaşmasıdır bir bakıma yaşanan.Arslanın şiddetinden korkup ona imrenen,yırtıcı kuşa ulaşamayıp, onun adını alan,soyunu terk edip insana sığınan Köpeğin yaptığını ödüllendiren insan;başına felaketler açan Kurdun, kendi soyunu besleyip büyüttüğüne inanır.*Aslında kendi ezilmişliğinin yükünü yüklediği Eşeği,Boğayı eneyip emrine aldığı öküzü(her ikisi de kapitalizm öncesi üretimde insanın en büyük yardımcıları,hayat kurtarıcılarıdır) horlayıp aşağılar.İnsanın Kediye yapıştırdığı “Nankörlük” yaftası da,aslında kendi soysuzlaşmışlığının, bilinçsiz dışa vurumudur.Kedinin eyvallahsızlığı, insanın emrine girmeyi reddetmesi,insana değil mekana bağlılığı,insan kediyi de horlamaya itip,aslında Eşek ve Öküze karşı olan vefasızlığını,nankörlüğünü, kediye mal etmesine neden olmuştur.*Neticede hayvanın varlığına olan bağımlılığı,doğa karşısında zayıf olan insanın, kendi soyu içinde yaptığı ekonomik,toplumsal, kültürel, sınıfsal, ırksal, cinsel ve fiziksel ayrımı, dışlamacılığı,sınıflandırmacılığı, farklı şekillerde hayvanlara yansıtması,kimi hayvanları horlayıp, kimilerini de yüceltmesini getirmiştir.*Bu durum aslında insanın bilinç gelişiminin ne kadar yavaş olduğunun,nasıl günün ihtiyaçlarına göre şekillendiğinin,yaşadığı koşulların dayatmasıyla ne kadar çarpık şekillendiğinin de ifadesidir.*Bu algılayış ve davranış şekli, insan denen organizmanın bilinç altına,hatta deyim yerindeyse, genlerine işlemiştir.Değiştirilmesi de pek mümkün gözükmüyor.Zira kazara birisine Eşşek derseniz, olmadık tepkiyle karşılaşabilirsinizama herhangi bir zamanda ihtiyaç duyduğu,zorunlu olduğu bir işini, işiniz olması dolayısıyla yapmak içinhak edilmemiş bir bedel isteseniz, vermemek için itiraz bile etmez.Hatta, onu nasıl yaptığını, diğer insanlarla olan sohbetlerinde gülerek anlatır.Ama hiçbir Eşşek ne rüşvet alır, ne rüşvet ister, ne de rüşvet verir.*Ve hiçbir hayvan, hiçbir Eşşek, bir başka hayvana,bir başka Eşeğe işkence yapmaz, eziyet etmez.Hiçbir Eşşek, bir başka Eşeğin evini yıkmaz,kış ortasında yuvasız bırakmaz,hatta karda kışta kalmış Eşekler birbirlerine iyice sokulup(fiziksel yapıları gereği sarılamadıkları için) sıcaklıklarını paylaşırlar.*Hiçbir Eşşek bir başka hayvanı ya da Eşeği kandırmaz,dolandırmaz, aldatmaz, soymaz.Hiçbir Eşşek başka bir Eşeği kurşunlamaz, aşağılamaz.Hiçbir Eşşek başka bir Eşeğe yada hayvana küfretmez,anasına sövmez.Hiçbir Eşek gereklilik olmadığı halde,yaptırdığınız bir işten kaçmak için sahtekarlık,uyanıklık, üçkağıtçılık yapmaz.Hiçbir Eşşek, hiçbir hayvan,doğal olan yaşama hakkının elinden alınmaması,yaşadığı doğanın kirletilmemesi için talepte bulunanları tepmez, ısırmaz.*Hiçbir Eşek, hiçbir hayvan gölgesinden faydalandığıya da faydalanamadığı ağacı kesmez,karnını doyuramadığı otlağı yakmaz.Hiçbir Eşşek, hiçbir hayvan dişisine eziyet etmez.Hiçbir Eşek, hiçbir hayvan kendi çıkarı için yaşadığı vatanı satmaz.*EŞEK deyipte geçmeyin,Eşek akıllı,sadakatli,bir o kadar dasahibine sadık bir hayvandır..Örneğin neden DAVAR EŞEĞİ denir..?Daima sürünün en önünde o gider,çünkü o kadar sadık veakıllıdır ki ilerdeki tehlikeyi tehlikeye düçar olmadan sezerya yolunu değiştirir,yada üzerine gitmez..O yüzden DAVAR EŞŞEĞİ DERLER..*Doğu ve Güneydoğu sınır boylarında Eşekleri Mayın tarlasınasürerlerdi eskiden,çünkü Eşekler nerde mayın varsa hissedermiş.Deve katarlarının önünden At’lar değilde Eşekler giderler ?Bir gittiği yolu bir daha asla unutmazlar,tehlikeyi hemen sezerler.İşte bu yüzdende Deveyi Eşeğin semerine bağlarlar..*Şimdi düşünelim; Eşşeklik Eşekte mi,yoksa ona Eşekliği reva gören insanda mı ?
Yaşlı adam ameliyat olacakmış. Ameliyatı cerrah olan damadının yapması için ısrar etmiş. Çok daha uzman olan doktorlar olduğu halde, bu ısrarının nedenini soranlara, “Onun bu ameliyatı çok iyi yapmasını sağlayacak formülü biliyorum” diyormuş. Ameliyat günü gelmiş ve ameliyathaneye giderken damadı yanına çağırıp şöyle demiş: – Oğlum, zor olduğunu biliyorum. Bana bir şey olursa kayınvaliden içinde sakın üzülme. Zaten gelmeden onunla konuştuk. Eğer bana bir şey olursa, eşyalarını alıp sizin yanınıza yerleşecek. Seninle ve kızıyla daha mutlu olur. O nedenle rahat ol… Taktik çok güzel değil mi ?Yüzünüzden tebessüm eksik olmasın…
Gençlik hayatın belli bir çağı ile ilgili değildir. İnsan kendine olan güveni derecesinde genç, şüphesi neticesinde yaşlıdır. Cesareti neticesinde genç, korkuları derecesinde yaşlıdır. Ümitleri derecesinde genç, ümitsizliği derecesinde yaşlıdır. Hiç kimse fazla yaşamış olmakla ihtiyarlamaz. İnsanları ihtiyarlatan, ideallerinin gömülmesidir. Seneler cildi buruşturabilir. Fakat, ruhu heyecanların teslim edilmesi buruşturur. İnsanlar yaşadıkça yaşlandıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça yaşlanırlar. İnsan ihtiyar olmaya karar verdiği gün ihtiyardır. Güzelliği görme yeteneğini kaybetmeyen asla yaşlanmaz. Yaşlanmak, bir dağa tırmanmak gibidir… Çıktıkça yorgunluğunuz artar, Nefesiniz daralır ama görüş alanınız genişler. Beynimiz, yeni tecrübeler keşfettiği sürece insan genç sayılır. William E. GLADSTONE
İSTANBUL’U KİM ALDI?-Öğretmen, öğrenciler, okul müdürü ve müfettiş-Öğretmen sınıfta ders anlatmakta, öğrenciler onu dinlemeyip yaramazlık yapmaktadırlar. Öğretmen: “ Çocuklar, bugün size çok önemli bir şey anlatacağım. Fatih Sultan Mehmet1453 yılında İstanbul’u alarak hem Bizans imparatorluğunun egemenliğine son vermiş hem de yeni bir çığır açmıştır. İstanbul’un alınışı öyle sanıldığı gibi kolay olmamış, 52 gün şiddetli çarpışmalar cereyan etmiş, yüzlerce insan ölmüştür. Bu kutlu olayda Fatih gemilerini karadan yürütmüş, atını denize sürerek İstanbul’u ne pahasına olursa olsun alacağını bütün dünyaya haykırmıştır. Ayrıca daha önce Rumeli hisarını yaptırarak Avrupalıların Bizans’a yardım etmesini önlemişti…” (Öğrencilerin dersi dinlemediğini görerek kızar ve bağırır) Niye ders dinlemiyorsunuz? Böyle önemli bir konu anlatılırken bu yaptığınız şey çok ayıptır.” Öğrenciler: “Dinliyoruz hocam.” Öğretmen: “Peki, o zaman söyleyin bakalım. İstanbul’u kim aldı?” Öğrenciler: “Valla billa biz almadık hocam!” Öğretmen: (öfkeyle) Kabahat sizde değil, sizin gibi haylazlara ders anlatanda kabahat. (Sinirlenerek sınıftan dışarı çıkar, dışarıda okul müdürüyle karşılaşır.) Okul Müdürü: “Hayrola hocam, dersiniz yok mu, niye dışarıdasınız?” Öğretmen: “Sınıfta İstanbul’un alınışını anlatıyordum. Öğrenciler, dersimi dinlemedikleri gibi, İstanbul’u kim aldı diye sorunca biz almadık dediler!” Okul Müdürü: (Başını iki yana sallar) “Öyledir onlar. Alırlar da almadık derler. Bunda kızacak ne var, her zamanki halleri bu.” Öğretmen: “Siz de böyle derseniz ben ne yapayım yani, olacak şey mi bu?” (Okulun dışına çıkar, orada müfettişle karşılaşır) Müfettiş: “Ders saatinde okul dışında işiniz ne hocam, ne var, ne oldu?” Öğretmen: “Daha ne olsun müfettiş bey? Sınıfta İstanbul’un alınışını sordum. Öğrenciler biz almadık dediler. Öfkeden deliye döndüm. Bu yetmemiş gibi okul müdürü de alırlar da almadık derler, siz onları bilmezsiniz. Suçlarını inkar ederler, demesin mi?” Müfettiş: “Hiç üzülmeyin hocam. Ben şimdi okula gider, bir tahkikat yaparım, kimin alıp almadığını şıp diye ortaya çıkarırım.”***